Buyuk Dolasim Sistemi
Vücudumuzdaki dolaşım sistemi iki ayrı sistemden oluşmaktadır: Küçük kan dolaşımı (akciğerler) ve büyük kan dolaşımı (diğer organlar). Kan damarları içersinde kan tek yönlü olarak akar- atardamarlar, toplar damarlar ve kılcal damarlar- kapalı sistemi oluşturarak kanın vücudumuzdaki organlar arasında dolaşımını sağlarlar. Kalp ve burada göstrilmeyen koroner dolaşım bu sistemin merkezinde yer alır. Ritmik bir şekilde kan pompalayan kalp 5 litre civarındai kanın tüm vucudu ve organları dolaşmasını sağlar.
buyuk dolasim sistemi
Kalp tarafından gönderilen kanın akışını, kan damarları içinde akışın kapalı bir sistemde tek yönlü olduğunu, büyük kan dolaşımı ve küçük kan dolaşımı olmak üzere iki ayrı dolaşım sistemi bulunduğunu gözlemlemek.
Bildiğiniz gibi çok hücreli canlılar, isimlerinden de anlaşıldığı ve farklı yazılarımızda da açıkladığımız gibi birçok canlının birbirleriyle ortak olarak çalışmalarıyla varlıklarını sürdürmektedirler. Uzun evrimsel süreçte birbirlerine adapte olacak şekilde evrimleşen hücreler, dokular, organlar ve sistemler, bir bütün olarak çok hücreli, karmaşık canlı formlarının varlığına sürekli katkı sağlarlar. Zaten bu yazı dizimizin amacı olarak, bu sistemlerin evrimlerini ve birbirleriyle olan ilişkilerini incelemekteyiz. Fakat bu sistemler arasında birkaçı, farklı bir özellik sayesinde öne çıkmaktadır: Bazı sistemler, diğer sistemlerin çalışması için vardırlar. Evet, sistemlerin her birinin olmazsa olmaz olduğu doğrudur; ancak bazı sistemlerin, diğer sistemlerle ilişkili olmayan çok spesifik görevleri vardır (sinir sisteminin düşüncelere, reflekslere, hafızaya ev sahipliği yapması gibi). Ancak özellikle Dolaşım Sistemi, sürekli olarak diğer organ ve sistemleri "besleyen" bir besin kaynağı olarak karşımıza çıkmaktadır. Elbette bu görevinin temelinde, yenilen besinlerin sindirimi, dolayısıyla Sindirim Sistemi yatmaktadır -ki bu sistemi bir önceki yazımızda incelemiştik.
Dolaşım Sistemi, sadece hücrelerin ihtiyaçlarını karşılamaz. Aynı zamanda, vücudun dış etkenlere karşı savunması olan Savunma Sistemi'ne de ev sahipliği yapar. Zaten bu iki sistem neredeyse tamamen iç içedir ve birbirinden ayırmak güçtür. Ancak dolaşım sistemi içerisinde bulunan akyuvarların sayısız çeşidi sürekli olarak vücut içerisine giren yabancı maddelerle mücadele halindedirler. Benzer şekilde, yine kan içerisinde bulunan trombositler ve türevleri de, vücudun beklenmedik şekillerde hasar alması durumunda tamirinden sorumludurlar. Yani Dolaşım Sistemi, çok hücreli bir canlının savunma sisteminin konuşlandığı temel bölgelerden biridir.
Bunların tamamı bir arada düşünüldüğünde, Dolaşım Sistemi'nin neden gerektiği, neden evrimleştiği, daha doğrusu bu sistemin parçalarını adım adım geliştirebilenlerin, diğerlerine göre neden avantajlı konuma geçtiği anlaşılabilecektir. Zaten sistemlerin oluşmasının sebebi, özelleşmiş yapılara sahip olarak enerji tasarrufu yapmaktır. Dolaşım Sistemi'nin özelleştiği konu da temel olarak "iletim"dir.
Doğayı ve Evrimsel Geçmiş'i incelediğimizde, canlıların hepsinin dolaşım sistemine gerek görmediğini fark ederiz. Dolaşım Sistemi ile canlıların özellikleri ilişkilendirildiğinde karşımıza ilk olarak "canlı büyüklüğü" çıkmaktadır. Canlı, büyüklük olarak küçüldükçe, Dolaşım Sistemi'ne duyulan ihtiyaç da azalmaktadır. Çünkü küçük bir canlıda ortam ile doğrudan alışveriş yapılabilir ve alınan/verilen materyaller doğrudan hücrelerin her birine ulaşabilir. Ancak canlının fiziksel büyüklüğü arttıkça, yüzeyden iç kısımdaki hücrelere materyal iletimi sağlıklı bir şekilde gerçekleşemez. Bu sebeple, bunu yapmak üzere özelleşmiş yapılara ihtiyaç duyulur. İşte Dolaşım Sistemi, tek hücreli canlılardan çok hücreli canlılara geçişten sonra, çok hücreli canlıların karmaşıklaşması ve fiziksel olarak büyümesiyle evrimleşmeye başlamıştır.
Omurgasızlar içerisinde daha geniş ve özelleşmiş gruplara, dolayısıyla daha büyük canlılara baktığımızda ve özellikle omurgalılar gibi, omurgasızlardan evrimleşmiş ve oldukça özelleşmiş canlı grupları incelendiğinde, birçok sistemle birlikte, Dolaşım Sistemi'nin evrimleştiğini görmekteyiz. Bu sistemin evrimini anlayabilmek için, basitçe doğayı incelemek yeterlidir. Çünkü günümüzde hala bu sistemin evriminin hemen her basamağını temsil eden dolaşım sistemlerine sahip canlılar mevcuttur. Şimdi, bu sistemin evrimine girelim:
Ancak bir adım öteye gidip, vücut boşluğuna sahip canlılara geldiğimizde, artık Dolaşım Sistemi'ni kolaylıkla görebiliriz. Bunun ilk adımları, derisidikenlilerin dolaşım sisteminde görülür. Tıpkı solungaç yarıklarına benzeyen yapılara sahip olan derisidikenliler, bu yarıklardan aldıkları sıvıyı vücut boşluğundan geçirerek hücrelere iletirler. Yani derisidikenlilerde "sölom sıvısı" adı verilen bir sıvı sayesinde besinler hücrelere taşınır, bildiğimiz haliyle madde taşıyıcı kana bu canlılarda rastlanmaz.
İşte bu noktada, Evrimsel Süreç'te yine kademeli bir gelişim görmekteyiz ve Dolaşım Sistemi bu noktada ikiye ayrılmaktadır: Açık Dolaşım Sistemi ve Kapalı Dolaşım Sistemi. Bu noktada artık yukarıdaki özelleşmekte olan yapılar tam olarak sıvı taşımaya özel yapılar kazanırlar ve vücut içerisinde bu sıvı sürekli olarak dolaşır. İşte bu sistemler içerisinde bulunan vücut sıvısına kan denmektedir. Şimdi, bu iki farklı sistemi inceleyecek olursak:
Bu grup içerisinde, Evrimsel Süreç'in ilerleyen basamaklarında Kapalı Dolaşım Sistemi evrimleşmeye başlamıştır. Çünkü açık bir dolaşım sistemine sahip olan canlıların kanları son derece yavaş akmaktadır (boşluğa dökülen kanın basıncı ciddi miktarda düşmektedir; ayrıca bu canlıların kalpleri oldukça küçüktür). Bu da canlının hareketlerini kısıtlamakta ve yavaşlatmaktadır. Bazı canlılar, bunu çözmek üzere kasların dolaşıma etkisini arttırmıştır. Örneğin Açık Dolaşım Sistemi'ne sahip böcekler (Insecta) sınıfında, kasların sürekli hareketi sayesinde kan dolaşımı açık olmasına rağmen hızlandırılır, böylece böcekler hızlı bir şekilde hareket edebilirler. Genel olarak eklembacaklılar ve yumuşakçalarda açık dolaşım sistemi görülür.
Görüldüğü üzere bölme tam olarak ikiye bölmektedir. Ancak kalpten çıkan kan, Panizza kanalı denen bir kanal sebebiyle sonradan birbirine karışır. Bu adaptasyon, timsahların saçma bir evrim geçirmesinden ya da evrimlerinin tamamlamamalarından ötürü değil, hem karada hem suda yaşıyor olmalarından ötürü, gerektiğinde bu kanalı kullanarak su altında, dolaşım sisteminin kanın akışını akciğerlere hiç göndermeden, baypas edebilmesini sağlamaktır. Bu son derece incelikli ve Evrimsel Süreç'in önemli sonuçlarından biri olan bir adaptasyondur. Sürüngenlerdeki bu değiştirilebilir dolaşım sistemine Çift Dolaşım Sistemi denir.
Sindirim sisteminin görevi gıdaları sindirmek ve vücuda emilimini sağlamaktır. Vücudun enerji ve yapısal gereksinimleri emilerek alındıktan sonra geri kalanı dışkı ile dışarı atılmaktadır. Ağrı ile gelen hastada hekimi sindirim sistemine yönlendiren en önemli yakınmalar;
Hastanın göz akında başlayan, daha sonra cildinde belirginleşen sarı renk değişikliği, idrar renginin çay rengi gibi koyu renkte olduğunun ifade edilmesi, ağrının safra kesesi -safra yolu taşı kaynaklı olabileceğini düşündürür. Gözle görülür bir karın gerginliği-şişkinlik, gaz ve gaita çıkaramama yakınması akla bağırsak düğümlenmesini getirmektedir. Sindirim sistemi organları periton adı verilen koruyucu bir zarla çevrelenmiştir. Ağrı kaynağı periton denilen bu zarı da etkilediği zaman elle yapılan batın muayenesinde belirgin bir hassasiyet, bazen de tahta karın denilen sert, duvar gibi bir karın ile karşılaşılabilir. Alkol ve ağır bir yemek sonrası başlayan yakınmalar ise pankreas iltihabını düşündürmektedir.
Hasta öyküsü ve muayene sonrası şekillenen olası tanılar sonrası hekim bir takım kan, radyolojik tetkikler ve endoskopik araştırmalar ile kesin tanı ve tedaviye yönelmektedir. Ağrı, gelen kan veya kahve telvesi şeklinde kusma veya zift gibi siyah renkte dışkıladığını ifade eden bir hastada üst sindirim sistemi kanaması şüphesi ön plana çıkmaktadır. En kısa sürede üst sindirim sistemi taramasına alınması gereklidir. Yapılan bu endoskopik inceleme ile kanama yeri ve nedeni saptanıp, aynı zamanda kanama odağına kanama durdurucu bir takım ilaçlar enjekte edilerek müdahale edilebilmektedir. Kanamanın nedenine göre argon-laser, heat probe ile yakma işlemi, bant ligasyonu ile bağlayıcı tedavi yapmak, hemo klips denilen mandala benzeyen materyal ile de kanama noktasına basınç yapıcı materyal bırakmak da olasıdır. Yani endoskopi hem tanı koyucu hem de tedavi edici bir yöntemdir. Bazı durumlarda muayene ve yapılan tetkiklere rağmen ağrı nedenini bulmak zor olabilmektedir. Gözlem altında tutulan hastanın ağrılı bölgesindeki hassasiyet, yinelenen kan tetkikleri ve ileri radyolojik incelemeler ile apandisit tanısı konulabilmektedir. Sadece ağrı yakınması olan, başka hiç bir bulgu saptanamayan hasta birkaç gün içerisinde ciltte ortaya çıkan tipik deri lezyonları ile zona tanısını konulabilmektedir
Dolaşım sistemi, besinlerin kan yoluyla bütün hücrelere iletilmesi ile görevli sistemdir çünkü hücrelerimizin enerji üretmesi için bu besinlere ihtiyacı vardır. Sindirim sistemi sonucunda vücudumuza aldığımız besinler öncelikle kana geçerler, kan ise dolaşım sistemi organları yardımı ile bunu tüm organlara ve hücrelere iletir. 041b061a72